Adrasan
Bazı yerler vardır tesadüfen keşfettiğiniz, fakat sonradan tutkunu olduğunuz. Böyle yerler herkesin ilgisini çekmeyebileceği gibi, sizin aldığınız hazzı da almayabilirler.
2004 yılında, Olympos’da, bir sinema kulübünün çalışmalarını izlemek için pansiyonda kalmaya karar vermiştik. Zorlu bir yolculuktan sonra bir gece yarısı ulaştığımız pansiyonda daha o gece orada kalamayacağımızı anlamış, ertesi günü Pansiyon sahibinden bizi Adrasan’a götürmesini rica etmiştik.
Deniz kıyısında, toprak yollu, bir iki katlı pansiyon ve otelleriyle, Olympos’tan sonra bize havadar ve samimi gelmiş, tatilimizin kalan kısmını orada geçirmiştik.
Ayrıca, benim hayatımda başka bir önemi daha var Adrasan’ın. Körfez Gazetesi için ilk yazımı orada Adrasan üzerine yazmıştım.
Geçen üç sene içerisinde zaman zaman Adrasan’ı özlediğimiz oluyor ve yollara düşüyoruz. İşte bu Adrasan yolculuklarında bir alışkanlığımız oluştu.
Antalya’dan yola çıkıyor, Beldibi, Göynük ve Kemer yol ayrımlarını arkamızda bırakıyor, Ulupınar’a doğru iki tarafı ağaçlarla kaplı yolda ilerliyoruz. Eski Ulupınar’a orman içindeki dar asfalt yoldan ulaşırken bir çok lokanta levhası görüyoruz. Bizim durağımız Ulupınar’ın en eski lokantalarından biri olan “Çınar” oluyor her zaman. Burada alabalık, bıldırcın, et çeşitlerinden, güzel mezeler ve fırından yeni çıkmış, dumanı üstünde tüten pidelerden yemek mümkün. Ayrıca, sıcak dondurması da meşhur. Görmüş geçirmiş yaşlı ağaçların altında akan suyun şırıltısı insanı alıp başka bir dünyaya götürüyor sanki. Konuklar yemeğini yerken, orada çalışan bir görevli onların araçlarını yıkıyor, temizliyor. Konuklar onun hizmetine yeterince bahşiş bırakıyor mu bilinmez ama temiz bir araca bindikleri muhakkak.
Eski yoldan ana yola çıkıyor, Olympos yol ayrımını geçiyor, Adrasan sapağına geliyoruz. Burada dikkat etmek gerekiyor. Çünkü Olympos ve Adrasan’a giden yollar farklı. Kıvrıla kıvrıla yukarıdan aşağıya doğru inerken yolda gözlemeciler, yer yer ahşaptan yapılmış pansiyonlar görüyoruz. Çavuşköy’ün içinden geçerken, küçük bir meydana yerleştirilmiş, pardesülü ve şapkalı Atatürk heykelini fark ediyoruz. Çavuşköy beldesi, Belediye Binası, küçük çarşısı, sağlık ocağı, okulu, eczaneleri ile Adrasan sahilinden önce içinden geçtiğimiz bir yer. Geçim kaynakları tarım, daha çok da seracılık. Burada fazla bir yapılaşma yok. Eski taş evler hala ayakta ve içinde yaşanıyor. Kıyıya doğru yaklaştıkça yeni yapılan bina sayısında artış var.
Adrasan’a bir Cumartesi akşamüzeri ulaştığımızda,denizin beklediğim gibi durgun, sakin değil, çoşkulu, kabarık dalgalarıyla karşılaşıyorum ilk defa. Belleğimdeki durgun denizin, yeri geldiğinde ne kadar coşkulu olabileceğini görmek beni mutlu ediyor nedense.
Akşam yemeği öncesi Adrasan’ın toprak yolunda gezintiye çıkıyoruz. Bazı lokantaların kapandığını ya da gözlemeci olduğunu, 2004 ve 2005 yıllarındaki coşkulu, kalabalık, yerli ve yabancı insanlarla dolu sokakların sessizleştiğini görüyoruz. Özellikle benim belleğimde ayrı bir yeri olan, İngiliz Christina’nın kafesinin kapanmış olması beni biraz üzüyor. Akşam yemeklerinden sonra, onun mekanında bulunan rahat koltuklarda, selvi ağaçlarının hışırtısıyla ne güzel yaz akşamları geçirmiştik oysa.
Gece deniz kenarında oturuyor, gökyüzündeki yıldızlara bakıyoruz bir süre. Ne müzik ne de araba gürültüsü, sadece dalgaların sesini dinleyerek sohbet ediyoruz yaşama dair.
Bu güzel ortamın ardından otelde patlamış ampul, çok az akan soğuk su biraz keyfimizi kaçırıyorsa da sivrisineğin olmaması bizi rahatlatıyor ve serin bir gecede uykuya dalıyoruz.
Ertesi sabah kahvaltıdan sonra ilk işimiz oteli değiştirmek oluyor. Her zaman kaldığımız, tanıdık, bildik bir mekana taşınıyoruz.
Deniz yine hırçınlığını sürdürüyor, yine de biraz güneşlenmek ve kitap okumak iyi geliyor. Öğle yemeğini yerken eski bir lokantacı tanıdıkla Adrasan’daki durgunluğu konuşuyoruz.: “Artık oteller Seyahat acentalarıyla çalışmıyor. Buranın müdavimi İngiliz tur operatörleri de anlaşmalarını iptal ettiler. O nedenle eski canlılık kalmadı. Oteller internete güvendi, fakat o da yeterli olmadı.”
Oysa turizm, müşteri, seyahat acentası ve otelden oluşan sac ayağı değil mi?. Seyahat acentasız turizm ne kadar yürüyebilir.
Otele dönerken Adrasan’ın tek büyük marketine uğruyoruz. Gazete, yiyecek, içecek ve çeşitli ihtiyaçların en önemli adresi orası gibi Adrasan’da. Ayrıca dünyanın neresine gidersek gidelim artık vazgeçemeyeceğimiz internet hizmeti de veriyorlar.
Akşama doğru deniz sakinleşiyor, hem dingin bir akşamüstünün hem de denizin tadını çıkarmaya çalışırken, arkamdaki şezlongda oturan iki genç bayandan biri cep telefonuyla konuşurken şunları söylüyor. “ Olympos bize basık geldi. Adrasan bir cennet. İki dağın arasında önümüzde uzayıp gidiyor deniz. Hemen internetten Çavuşköy’e gir, göreceksin nasıl güzel bir yer olduğunu.” Görüyorum ki Adrasan’ın müdavimi olacak başka insanlar da var.
Adrasan tozlu topraklı yollarıyla, kısıtlı eğlence olanaklarıyla, “ her şey dahil “ sisteminin dışında kalmasıyla bir çoklarının tatil anlayışına ters gelebilir. Fakat dingin, sessiz, kendi halinde bir deniz kenarını özleyenler için ideal bir yer. Adrasan’ı çevreleyen ormanla kaplı dağlar ise bu güzelliği bütünlüyor.
Şehrin dev beton bloklarından kopup, az katlı, göze batmayan sevimli pansiyon ve otellerde kalmanın özlemi içinde olanlar için de uygun bir yer Adrasan.
Burada benim tek eksikliğini hissettiğim şey iyi bir demli çay. Hani köy kahvelerinde ya da sıradan bir çay bahçesinde içip tadına varabileceğiniz çaydan bahsediyorum.
Neyse benim gibi çay özlemi içinde olan başka konukları da var otelin. Herkes çay sorunca, gecenin biraz geç saatinde çay demliyor otel çalışanları. Otelin bahçesindeki şezlongda çayımı içerken iyiden iyiye üşüyorum. Yaz vakti üşümenin tadı da başka oluyor.
Sabah uzaktan gelen dalgaların ve rüzgarın sesi beni uyandırıyor.
Dönüş yolunda Adrasan’a yeni bir yol yapılacağını, söz konusu yolun ihale işlemlerinin tamamlandığını, yol yapıldığında bu dönemeçli yollardan kurtulacağımızı öğreniyoruz.
Meraklıları’na gerekli bir not verelim.: Adrasan’a Antalya Otogardan saat 09:00 ve 15:00’de kalkan Adrasan minibüsleriyle direkt olarak ulaşabileceğiniz gibi, Batı Antalya minibüsleriyle Adrasan yol sapağına kadar gidebilir, oradan Adrasan araçlarına aktarma yapabilirsiniz. Adrasan’dan da sabah çok erken saatte ve akşamüzeri kalkan minibüslerle Antalya’ya dönebilirsiniz.
İmren Çalışkan Tüzün