Gecenin İçine Yolculuk

Bir gece yarısı, uykusu kaçmış iki huzursuz gibi yollara düştük Ahmet’le. Uzun süredir,  öyle  çekmiştik ki kendimizi sokaklardan o gece dışarı çıkmasaydık bunun farkına varamayacaktık belki de. İlk önce kentin merkezindeki çorbacıya, “Şems”e gittik.  Masalar kadınlı erkekli değildi,  erkek egemen bir görüntü sürüp gidiyordu her zaman olduğu gibi. Yıllardır, orada çalışan uzun boylu, zayıf çocuğun artık  çalışmadığını öğrendik.  Oysa, sanki bir ömür boyu  “Şems”de  çalışacak gibi gelirdi bize çoğu zaman.


“Şems”den ayrıldıktan sonra küçük postaneye doğru yürümeye başladık. Büyük bir pidecinin açıldığını fark ettik. Uzun yıllar spor mağazasıydı oysa. Vitrinde tereyağlı çorbalar, pide çeşitleri falan yazıyordu, kapalıydı tabii haliyle gece vakti. Adı bile aklımızda kalmadı. Neyse ki, İş Bankası ve hemen karşısındaki gazete bayileri yerli yerinde duruyordu.  Tramvay yolunu geçerek Belediye İş Hanı’na ulaştık. Önünden geçerken değişmeyen tek yerin Muz Eczanesi olduğunu gördük,   o   bari yerinde duruyor.  Ahmet Develi Baklavacısı’nı hatırlattı, benim de gözümün önüne vitrinindeki tatlılar geliverdi birden. Artık geçmişte kalmıştı o da, şimdilerde kuyumcu olmuştu orası. Tabii insan Belediye İşhanı’nın önünden geçer de Akdeniz Kitabevi’ni hatırlamaz mı hiç? Kaç kere çıkmıştık o merdivenleri allah bilir. Onun kadar uğrak yeri olan bir Kitabevi daha olmadı sanırım bu kentte.
Yürüyüşe devam ettik, Halkbankası’nı geçtik. Çoşkun Apartmanı’nın tabelası bile dikkatimizi çekmedi,  hatta orada on yıl oturduğumuzu bile hatırlamadık da, İş Hanı’ndaki İnci İç Giyim’in boşaltılmış dükkanını görünce şok olduk.  Ne zamandır gelmemişiz buralara. İnci İç Giyim’de çalışan Emine minyon tipi, güler yüzüyle, kahkahasıyla artık banka memurelerinin öğleyin uğrak yeri olmayacak demek ki. Çalışan kadınlar öğle aralarında Emine’nin yanına uğrarlar, hoşbeş ederler, çay içerler, bir iki iç çamaşırı almanın yanı sıra dedikoduyu da ihmal etmezlerdi. İşhanı’nda ne olmuş, hatta tüm kentte ne olup bitmiş Emine’nin kulağına çalınırdı mutlaka.  Son yıllarda pek seyrek uğrasam da Emine’nin yirmi yıldır o dükkanda çalıştığını bilmek ve hep öyle sürüp gideceğini sanmak ne büyük yanılsamaymış meğer. 


Pasajın çıkışında bulunan, yılların dönercisi Hakkı Baba da zamana ayak uydurmuş ve bir değişiklik yapmış,  yandaki dükkanı kendi bünyesine katmış ve artık müşterileri aşağıya kadar inmek için yorulmayacaklar, düz ayak gelip rahatça yiyecekler dönerlerini.   


Ziraat Bankası’nın karşısındaki ünlü Benetton Mağazası kapanalı epey zaman olmuştu. Daha sonra büyük bir parfümerici açıldıysa da,  kısa sürede kapandı o da. Şimdi, artık, simitçiye dönüşmüş.  Bence isabetli bir karar olmuş, kent içinde böyle bir mekan insanların uğrak yeri olabilir.


Fakat bizim üzüldüğümüz bir mesele oldu. Halkbank’ın hemen önünde yıllardır simitçilik yapan ve simitleri çok lezzetli olan Simitçi Ömer’in  işlerine ket vurabilir bu durum.  Antalya simidini sevenler, yani müdavimleri onu yalnız bırakmazlar umarım.


Bu kısa gece yolculuğu ve kentte gördüğümüz değişiklikler bizi öyle yordu ki, en iyisi bir taksiyle eve dönelim dedik. Karşımıza Pamuk Taksi’den  “Gebizli “çıkmaz mı? Yıllardır tanır bizi. 
 Ahmet yetinemedi bu gece kaçkınlığıyla, bir de Taksiyle Lara tarafına doğru yol aldık, ne de olsa Antalya’nın kalbi orada atıyor .  Bütün bu değişikliklere rağmen Kalekapısı  ve çevresi çekiciliğini kaybetmiş   görünüyor.  Kaleiçi bile derman olamıyor, canlılığına dönemiyor kent merkezi bir türlü.

Eve döndüğümüzde Elif Şafak’ın   o güzel sözü aklıma geliyor. "Özgürlük Sokaktan Gelir".

İmren Çalışkan Tüzün