Sayın Mine Biret Tavman’la Tekstil Sergisi Üzerine Söyleşi

İ.Ç.T: Anadoluda dokuma sanatının on bin yıl öncesine, Çatalhöyük’e kadar dayandığı, dokumanın anayurdunun Anadolu olduğu söyleniyor. Çocukluğumda Emine teyzemin bizim evde dokuma tezgahının olduğunu, orada dastar ve eski kumaşları kesip, birbirine ulayarak çaput dokuduğunu anımsıyorum. Ayrıca şimdilerde kapatılan Dokuma Fabrikasının da Antalya’da önemli bir geçmişi var. Günümüzde ev dokumacılığının ve sanayi tipi dokumacılığın durumu hakkında bilgi verebilir misiniz?

M.B.T: Türkiye’nin halen belli bölgelerinde el dokumacılığı yapılıyor. Ama geleneksel el sanatlarımızın hepsinde olduğu gibi bir kayboluş görüyoruz. Bu konuda Kültür Bakanlığı’nın Üniverste hocalarından da destek alarak geleneksel el sanatlarını yaşatma adına yaptığı çalışmalar var. Marmara Üniversitesi’nin başlattığı ve sürdürdüğü DOBAK projesi geleneksel el sanatlarımızı yaşatma konusuna iyi bir örnek teşkil ediyor. Bu proje Ayvacık köylerinde geleneksel olarak üretilen halıların belli bir proje altında, kontrollü olarak ve belli bir kalitede üretilmesi ve yurt dışına satılmasını içeriyor. Böylece geleneksel halılarımızı yaşatmış ve tanıtmış oluyoruz. Bu tip projelerin diğer el sanatlarımız için de geliştirilmesi faydalı olacaktır.

İ.Ç.T:Bildiğim kadarıyla Güzel Sanatlar Fakültelerinde, Tekstil,Dekoratif Sanatlar kapsamında ele alınıyordu. Ne zamandan bu yana Güzel Sanatlar Fakülteleri’nde Tekstil ,Tekstil Tasarımı ve en son olarak da Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümleri kurulmaya başladı?

M.B.T: Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu 1957 yılında kurulduğunda Tekstil Bölümü de ilk açılan bölümler arasındaydı. Tekstil Bölümü Bauhaus ekolüne bağlı olarak açıldı ve eğitim anlayışı tasarım üzerine kuruldu. Endüstriye tekstil tasarımı açısından destek vermeyi hedefledi. Türkiye de tekstil tasarımı eğitimi şimdiki adlarıyla Mimar Sinan ve Marmara Üniversitelerinde ilk olarak başladı. Birçok yeni kurulan devlet üniversitesi ve özel üniversite Mimar Sinan ve Marmara Üniversiteleri gibi daha eski üniversitelerin programlarını kendilerine baz almakta.  Türkiye de Tekstil tasarımı eğitimi veren 7 tane Devlete ait Güzel Sanatlar Fakültesi bulunmakta, bunların tümü kuruluşu itibariyle tekstil tasarımı eğitimi vermekte. “Moda ve Tekstil Tasarımı”nı bölüm ismi olarak daha çok özel ünüversitelerde görüyoruz. Bu isim daha çok yurtdışındaki okullarda görülmekte. Yurt dışında moda eğitimi tekstil eğitiminden ayrı tutularak veriliyor. Bizdeki programlarlarda tekstil ve moda birlikte veriliyor. Moda ve Tekstil Tasarımı bölüm adlarının yurtdışı programlarından esinlenilerek konulduğunu düşünüyorum. Bunun yanında Moda olarak geçen  Giysi tasarımı eğitimi söylediğiniz gibi Tekstil Tasarımı Bölümleri’nde ilk zamanlar yer almamış daha sonra gündeme gelmiştir. Örneğin Marmara Üniversitesinde Giysi Tasarımı eğitimi bölümün kuruluşundan hemen hemen  30 sene sonra başlamıştır.

İ.Ç.T: Marmara Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Tekstil Ana Sanat Dalı’ndan mezunsunuz. Daha sonra yurtdışında eğitiminize devam ettiniz. Plastik Sanatların kapsamı alanında olan Tekstil’i seçmenizde ana etmen nedir?

M.B.T: Lise eğitimimden sonra çizime ve özellikle kumaş ve giysiye merakım olduğu için Güzel Sanatların Tekstil Tasarımı Bölümü sınavlarına girmemin doğru olacağını düşündüm. Sınavı üçüncü olarak kazandım ve bu alanda lisans eğitimimi tamamladım. Asistan olarak ayni bölüme girdikten sonra YÖK bursu ile İngiltere de Master ve Doktora yapma fırsatı buldum. Bu eğitimler sırasında dokuma,baskı ve giysi eğitiminin dışında bunlara ek olarak örmenin de bir dal olduğunu gördüm ve bizdeki eksikliği farkettim. Ayrıca bu tekniği öğrendikçe çok daha önem vermem gerektiğini anladım. Maalesef hala örme tasarımı eğitimi Türkiye’de Güzel Sanatlar Fakültelerinin tekstil tasarımı bölümlerinin çoğunda yoktur, olanlarında da saat olarak çok yetersizdir. Çalışmalarımda örme kumaşları kullanıyorum. Örme kumaş yapısını kendime yakın buluyor beni iyi ifade ettiğini düşünüyorum.        

İ.Ç.T: Tekstil’in sanatın alanına girmesinde iki sanatçı benim dikkatimi çekmiştir hep. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun geleneksel yazma baskıları, Joseph Beuys’un keçeyi kullanması .. Tekstil sanatının Türkiye’de ve dünyada yaygınlaşmasında öncüler kimlerdir?

M.B.T: Tekstil sanatı Türkiye’de hem üniversitelerdeki öğretim üyelerinden oluşan bir sanatçı grup tarafından hemde üniversite dışında tekstil malzemesi ile çalışan sanatçılarımız tarafından ulusal ve uluslararası platformda tanıtılmaktadır. Örneğin geçen yıl Dokuz Eylül Üniversitesi ve ETN (European Textile Network) tarafından organize edilen Tekstil Sanatçıları Sempozyumu Türkiye’de tekstil sanatının gelişimi ve tanıtımı açısından önemli bir adımdı. Tekstil sanatı ile uğraşan yurtdışında pekçok sanatçı mevcut . Bauhaus dan sonra başlayan ve 20.yy ortalarında daha da hareketlenen tekstil sanatı plastik sanatlar kapsamında yerini almıştır. Kendime yakın bulduğum tekstil sanatçısı olarak Rosemarie Trockel’ı söyleyebilirim.  

İ.Ç.T: İhtisaslaşma eğitiminizin dokuma ve örme üzerine olduğunu görüyoruz yaşam öykünüzden. Dokuma ve örme arasındaki temel fark nedir?

M.B.T: Evet lisans eğitimimde dokuma dalından mezun oldum. Masterımı da dokumada yaptım. Endüstride kullanılmak üzere cam elyaf kullanarak üç katlı bir kumaş tasarımı yapmıştım. Dokuma ve örme kumaş oluşumunda kullanılan iki önemli teknik. Dokumada iki  ipliğin birbirini 90 derecelik açıyla kesmesiyle kumaş oluşurken örmede tek ipliğin birbirine ilmek sistemiyle bağlanmasıyla kumaş oluşmaktadır. Görüyorumki beni hazır bir kumaşa yapılan işlemlerden çok kumaşı tasarlamak ilgilendiriyor.

İ.Ç.T: ANSAN’da açtığınız tekstil sergisi örme ağırlıklı. Sergide yer alan işlerinizin oluşum süreci hakkında bilgi verebilir misiniz? Siz tasarlıyorsunuz, örme aşaması nasıl gerçekleşiyor? Sanayi tipi makinalarda mı örülüyor tasarımlarınız.

M.B.T: İşlerimin eskiz çalışmalarını yaptıktan sonra iplik seçimini yapıyor, örgüsünü saptıyorum. İstediğim şekliyle endüstriyel makinelerin kendi bilgisayar programlarında yaptığım çalışma bilgisayara aktarılıyor daha sonra bilgi makineye geçiriliyor ve makine kumaşı örüyor. Kumaşlar oluştuktan sonra onları kullanmak istediğim şekilde parçalayıp birleştirerek veya tümüyle makineden çıktığı gibi sergiliyorum. Çalışmalarımı tuval üzerine geriyorum. 

İ.Ç.T:Soyut nitelikli örmelerin yanı sıra  kadın figürlerinden oluşan işleriniz de yer alıyor değil mi?

M.B.T: Bu sergide 2005 ve 2006 yılında yapmış olduğum çalışmalar yer alıyor. Soyut nitelikli işlerim aslında figürlerle bütünlük teşkil ediyor. İşlerimde kendimi ifade ediyorum. Duyguların görülmez hareketi içinde bedenin ne şekil aldığını duyguları ne şekilde üzerinde taşıdığı figürlerle gösteriliyor.  

İ.Ç.T: Serginizdeki işlerde iki renk, bej ve siyah öne çıkıyor. İki renk örmeyi kolaylaştırıyor mu? Daha renkçi anlayışta olan işleriniz de mevcut mu?

M.B.T: Bu işlere nazaran daha renkçi anlayışta olan işlerim var. Ama onlarda da bej ağırlıkta ve yine yüzeyde farklı örgü yapıları görülmekte. İki renk örmeyi kolaylaştırmıyor, tabii ki teknik olarak birtakım sınırlamalar olabiliyor ama bu işler çok renkli de yapılabilirdi. Sadece böyle istenildiği için bu şekildeler.

İ.Ç.T: Genel sergi anlayışında, mümkün olduğunca fazla iş konuluyor. Sizin serginizde ise az ve öz iş görüyoruz ve serginin  kurgulanmış olduğunu duyumsuyoruz. Ayrıca işlerinizin isimleri ve ebatları da yanında belirtiliyor. Bir sergiyi kurgularken nelere dikkat edersiniz?

M.B.T: Bir sergi düzenlerken sadece işlerin yanyana asılması yeterli olmuyor. O serginin doğru algılanabilmesi için işlerin yeri, birbirlerine mesafesi, yerden yükseklikleri doğru olmalı ayrıca galerinin şekil ve doğal ışığına göre işler yerleştirilmelidir. Belli bir alanın taşıyacağı belli bir iş sayısı vardır. Çok fazla iş sergilemek karmaşaya neden olacaktır. Her iş kendi içinde bir bütün olduğu gibi diğer işlerin tümünden oluşan bir bütünün de parçasıdır. Tek işte algıladığımız etkiyi tüm sergide görmek için sergi düzenine dikkat etmeliyiz. Ayrıca izliyiciyi bilgilendirmek ve sergi bütünlüğünü sağlamak ve sergiyi daha anlamlı hale getirmek için bilgilendirici etiketlerin işlerin yanında bulunmasının önemli olduğunu düşünüyorum.   

İ.Ç.T: Türkiye’de Tekstil Sanatı sergileri nasıl karşılanıyor?

M.B.T: Bazen sergi açmak istediğimizde ilginç yaklaşımlarla karşılaşıyoruz. Tekstil dediğimizde bize evde yapılıp satılan el işleri sergisimi açacaksınız diyorlar. Bizim çalışmalarımızın nasıl birşey olduğunu anlatmakta zorlanıyoruz. Ülkemizde tekstil sanatı kavramı henüz bilinmiyor, bunun anlatılması ve tanıtılması gerekiyor. Yurt dışında tekstil sanatı bianelleri ve çeşitli organizasyonlar yapılırken bizde bu konunun farkındalığının gelişmemiş olduğu görülüyor.

İ.Ç.T: “Giyilen Sanat” sizin için ne ifade ediyor? Moda da artık tekstil tasarımının önemli bir dalı olmaya başladı değil mi? Tekstil sanayi ile ilişkiniz hangi düzeydedir?

M.B.T: Tekstil alanında böyle bir problem var. Tekstilin kullanıma yönelik olması tekstilin tasarlanmasını da beraberinde getiriyor. Bir ürünün kullanıma yönelik üretilmesi onun sanat eseri olmasından çok bir tasarım olduğunu gösteriyor. Bence yapılan işin hangi kaygıyla yapıldığı önemli, eğer bir işte giysi formu bir araç olarak kullanılıyor, iş bir heykel gibi algılanıyor ve kullanım kaygısı gütmüyorsa bence bu sanatın beden üzerinde şekillenmesidir.  Moda tekstil tasarımının çok önemli bir alanı. Günümüzde artık moda-marka kavramı herkesin üzerinde durduğu ve konuştuğu bir kavram. Özellikle Türkiye de tekstil endüstrisinin devamı bu konuya bağlı gibi gözüküyor. Sanayi ile bağlantının hem öğretim üyeleri hem de sanatçılar için çok önemli olduğunu düşünüyorum. Her alanda yenilikleri bilmek ve takip etmek gerekiyor, Bunun yolu biraz da sanayi ile ilişki içinde olmaktan geçiyor. Benim çalışmalırımın üretim aşaması birebir sanayi ile işbirliğinde olmamı gerektiriyor. Bu durumun da bana zenginlik kattığını düşünüyorum.

İ.Ç.T: Tekstil Tasarımı’nda önümüzdeki yıllarda ne tür gelişmeler yaşanabilir?

M.B.T: Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tekstil Sanatları Bölümü’nde tasarım dersleri veren bir öğretim üyesi olarak tasarımcı yetiştiren okullara çok iş düştüğünü ve üniversitelerin sanayi ile işbirliği yapmaları gerektiğini düşünüyorum. Türk tekstil sektörü şu anda özgün tasarımlara ihtiyaç duymaktadır. Sektörün düzenlediği ve öğrenciyi teşvik eden tasarım yarışmalarının çok faydalı olduğu görüşündeyim. Dünya sadece tekstil değil her alanda rekabet ve tüketim ortamına girmiş durumda. Bu ortamda yeni bir şey tasarlamak ve rekabet etmek giderek güçleşiyor.