Necmi Zeka Şiirinde Göz, Kulak, El

Yemek masasının üzerinde bir kitap duruyordu. Masa işlevini kitaplara terketmişti uzun süredir. Yeni çıkan, dikkat çeken kitaplar kendisini belli ederdi hemen.

Yavru Aslan’dan Konu Komşu’ya ile böyle oldu tanışmam. Henüz Akdeniz Altın Portakal Şiir Ödülü’ne değer görülmemişti. Kapakdaki, Necmi Zeka fotoğrafında kulaklar görünmese de, duyma ve görme işlevlerini yerine getiren, öylesine içe işleyen bakışı vardı ki , fotoğraf gözlerden oluşuyordu adeta. Bir de ağzını sıkıca kapatmış, sanki içindekileri ağzı yerine gözlerine söyleten bir el.

Necmi Zeka, gören ,duyan , hisseden bir şair değil sadece; resmi, özellikle de renk ve ışığı duyumsamış bir ressam aynı zamanda. Bu bir tesadüf olmasa gerek.

Sanatta demokratikleşme ortamının oluştuğu günümüzde, O üretkenliğini tek alanda sınırlamak zorunda değildir. Bir yandan şiirini yazarken, öte yandan resim yapabilir, hatta düzyazı ya da şiiriyle katılabilir bir sergiye.

Aynı zamanda, bu demokratik ortam sanatçının bireysel ve toplumsal belleğinde kalan sıkıntıları , çelişkileri, güç ve güçlü karşısındaki tavrını, acılarını dışa vurma olanağı verir. Bu dışavurum derin bir gözlem gücünü de gerektirir.

Necmi Zeka şiirinde dışavurum bir iç dökmeyi yansıtmaz kesinlikle. Yoğun bir gözlem gücüyle biraz da ironiyle ortaya koyuyor duyumsadıklarını. Özellikle de göz,kulak, burun ve el gibi uzuvlar onun şiir dünyasını yaratmada öne çıkıyor:

“Karşıma oturmuş benimle dünya arasında
bir köprü sanıyor gözlerini
hiç tanımadığım biri gibi oturmuş karşıma
hata yapmayan uçar gibi yürüyenlerden biri
yenmek istiyor merakını seğriyen sağ gözüm.”

...
(İnanmama Cesareti, sayfa 15)

“ Gözleri kocaman bize dikmiş bakan
kocaman ellerini gösteriyor
avuçları dışa dönük.
Sevinir mi ürkütücü mü gönlüm
Isınır mı titrer mi içim
Kocaman cam gözleri
Küçük bir burnu var bir de
...
( Cennet Parkı Resmi, Sayfa 138)

Necmi Zeka, şiirine göz,kulak ,eli oturturken aynı zamanda bazı soruları
beraberinde getiriyor.

Bazı insanlar vardır, gözlerini dört döndürüp bakarak her şeyi gördüklerini sanırlar.Acaba görürler mi gerçekten? Bazıları da hiçbirşeye bakmıyor gibi olsalar da birçok şeyi görürler. Görmek başka bir gücü ve birikimi gerektiriyor, duymak da öyle. Kulak bir duyu organı. Konuşanlar mı duyar en çok yoksa susanlar mı?

“ Dünyayı bilir gözükenler arkamda kaldı
bir çıngırak sesi duydum da uyanır gibi oldum birden
kapımı dinleyen o günah tüccarı içeri daldı

...
(suçluluk duyguları, sayfa 14)


“Perdeyle pencerenin arasına saklanmak
Bizim uzun perdelerimiz yoktu ki
...
...
İki bisiklete aynı anda binmeye çalışan açgözlü
İki farklı hayatta da
büyük işler başaracak beklentisi
hassas bir denge
perdeyle pencere arasında sert bir konuşma
( susanların kulağı, sayfa 168 )


“ baba : olmasa
baba: olmasalık düşkünü bilmece cezalısı
küçük kız: mıntıkası dar gözden düşen bir su damlası
küçük kız: sıradan pembe
annesi : gönül maceraları kırık
kırıkbir pirinç dağı
ne güzel saçmalıyor
ben: bir tank uğultusuz sen :bir kulak
bariz bir kulak

...
( misafirlik , sayfa 176)

Zeka bu sorulara yanıt ararken, insanlara ve olaylara geriden bakarak, zaman zaman tanrısal bir bakış ile bireye yöneliyor ve onun yalnızlığını çok yönlü ele alıyor.

“ seni herkesten uzak tuttuk
son kararlardan, son duraklardan
geriye dönesin diye, sıradaki sevgili
sıradaki anne, bize kızgın değildin
aklında hep yeni bir senaryo
hiç dolaşmazdın bizimle
seni gebe çakallar gibi evde tuttuk
halsizlik peşindeki yüzünü, akıllara durgunluk”
...
( sıradaki anne, sayfa 19 )

“ yaşlı olduğu için hırıltılı
güzel olduğu için basit biri değilse
ölümlü ama doğumsuz olsun, ne aç ne tok

bir ömür yerine tek bir fikre harcanan zamanı
bu çizgiyi kader çizgisi sanıp oturduğumuz yerden
düşmanı kollarken iki başlı olmak
bunun ne olduğunu bilmeyen biri olmalı “
...
(bir yerde, sayfa 25)

Yavru Aslan’dan Konu Komşu’ya’da yer alan şiirleri ilk okumalarınızda bireysel, içe kapalı ve dış dünyaya sırtı dönük bir şiir gibi algılıyorsunuz. Oysa şair göz, kulak,el yoluyla gözlem gücünü ortaya koyuyor ve şiirine toplumsal bir boyut kazandırıyor.Toplumdaki çelişkileri, kıstırılmışlıkları, yeni dünya düzenindeki iş yaşamının bireyleri nasıl bir rekabet ortamına soktuğunu bu rekabet anlayışının zorluklarını yansıtıyor.

“ Sabahları
derimi uyandırmakla görevli saf ışık
güç şahsiyetlerle çalışma yeteneğim
sevdiğim malzeme sevmediğim teknik

tetiği çekenlerle bir öğle yemeği

...
...
bana bir mektup yazmıştı
eli çirkin, el yazısı güzeldi demiştim

( yüksek standartlar, sayfa 71)

“ 3.tayfa
seni tayfa olarak yanıma alabilirim ama yüzme
bilmeyeceksin biliyor olsan da bilmiyorum diyeceksin
sesin çatladığında beni üzeceksin hiç çatlamayacakmış
gibi sesin pürüzlü konulara hiç değinmeyeceksin eğer
köpeklik etmen gerekiyorsa köpeklik edeceksin
yumurtanın bacakları olur mu diye sormayacaksın
bir bu eksikti diyeceksin bana küfür estetiğinden
bahsetmeyeceksin şiire düşmeyi aşka düşmeye
benzetmeyeceksin pudra şekerli pastalar yiyeceksin
üstünü başını istediğin kadar kirlet ben sana
para vereceğim para içinde yüzeceksin “

( manzaraya refakat, sayfa 153)
...
“demek sizinde dikkatinizi çekti senin büyüklüğünde
bir gemi buzdağlarına meydan okuyabilmeli
hayır tam tersine gece büyüklüğünde bir buzdağı
benim yoluma çıkmaktan çekinmeli arkadaşlarımın yarısı
yoksulluğun içinde barındırdığı zenginlikleri övmeli
diğer yarısı zenginliğin nasıl iğrenç bir yoksulluk olduğunu
sürekli tekrar etmeli ki ben onların hepsini birden
topunu birden defterden sileyim “
(orta sınıftan bir itiraf, sayfa 140)

Necmi Zeka şiirine farklı açılardan yaklaşmak da mümkün. Göz, kulak,el; uzuvlar, onun şiirlerini ele almaya olanak veren noktalardan biridir sadece.

Şiirinde, yaşamındaki önemli kesitleri duyumsamak, onun poetikasını oluşturan izleklere ulaşmamızı sağlar.

...
“ Çocukluğum kötü geçti çocuklarım hiç sevmedi beni
bu yazar yazdıklarını evlat edinecek
kolları bacakları kırıldıktan sonra”

...
( yazar ve sevgilisi, sayfa 118)
...
“ben de verdim yıllarımı kendi ömrümden
haydi verdim diyelim, doğru olur mu ki

Bizim de bir yarınımız var
Göreceğiz ne kaldığını geriye”
( neşe ve adalet, 32 )

...

İmren Ç. Tüzün