Jorge Amado: “İnsanın anayurdu çocukluğudur”
Yaz Sabahlarının Tatlı Uykuları
Yazın, sıcak gecelerin ardından sabaha doğru hava serinlemeye başlar. Hafiften üşür insan o zaman. Üzerindeki ince pikeye sarılıp, biraz daha uyumak isteği, tatlı bir duygu verir insana. İşe gitmek zorunda olanlar ister istemez kalkar, tam da uykusunu alamadan, belki de söylenerek, telaşla güne hazırlanmaya başlar. Sabah erken kalkma zorunluluğu olmayanlar ise, özellikle çocuklar, gençler, yaz uykularının tadını çıkarırlar.
Annem ve babam, üzerlerine güneşin doğmasını beklemeden kalkanlardandı. Namazlarını kılarlar, ardından kendilerinden çok ilk düşündükleri inekleri, öküzleriyle ilgilenirlerdi. Önce buzağıları emzirir, inekleri sağardı annem. Odunları üst üste koyup yaktığı ocağın üzerine sac ayağını yerleştirir, üstüne de süt dolu tencereyi koyar, süt kendi kendine kaynamaya başlardı. Öte tarafta, eğer yoğurt birikmişse, sabahtan ayran dövmek için onları lukkaya doldurur üzerine biraz buz eklerdi . Annem tüm bu işleri yaptıktan sonra evimizin üst katında henüz uyumakta olan bizleri uyandırma çabasına girişirdi. “Öğlen oldu, kalkın artık, kahvaltı hazır” dediğinde saate bakardık ister istemez. Onun öğlen dediği 07.00-07:30’du. Annemin bu öğle oldu lafı kızdırırdı bizi. Bazen kalkmamak için, “karnım ağrıyor, boğazım ağrıyor”diye bahaneler uydururdu içimizden biri. Bazen başarırdık da kalkmamayı.
Annem neden erken kalkmamızı isterdi? Şimdilerde yaz sıcaklarından şikayet etsek de, değişen bir şey yok aslında. Eskiden de yaz ayları sıcak geçerdi. Sabah saat onbire kadar hayvanlar bahçede otlatılır, bolca su içirildikten sonra serin dut ağaçlarının altında gölgelenmeye çekilirdi. Portakal ağaçları sabahın erken saatlerinde sulanırdı. Evlerde ise hummalı bir temizlik olurdu. Bütün ev baştan aşağı süpürülür, silinir, bulaşıklar dökme suyla yıkanırdı. Elektriğin olmadığı dönemlerdi. Sabah bulaşığıyla beraber lamba ve lüks camları da yıkanırdı. Lambalara gaz doldurulur, yıkanıp temizlenmiş camları üzerine takılırdı. Lukkada dövülen ayranın yağı toplanır, ayran da süzülmesi için beyaz bez keselere doldurulurdu. Ne güzel de olurdu taze ayran içmesi. En son olarak evin önündeki beton güzelce yıkanırdı. Annem ve bizler de elimizi ayağımızı yıkar, duş alırdık. Öğle yemeğinden sonra öğleden sonra uykuları uyunurdu. O öğle sıcaklarında yolda yürüyerek gezmeye gidilmezdi pek fazla. Saat üç – beş arası yapılırdı öğle gezmeleri. Denize yakın bir yerde yaşamamıza rağmen, nedense çok da fazla gitmezdik denize.
Serin yaz sabahı uykularından artık annemin sesiyle uyandığım çocukluk günlerim çok gerilerde kaldı. Zaman zaman geçmişe takılı kalmış gibi hissettiğim ya da hissettirdiğim oluyor. Belki de sanatla uğraşanlar, çocukluklarına, o gayya kuyusuna daha çok tutunuyorlar.
Jorge Amado’nun söylediği gibi “insanın anayurdu çocukluğudur”
İmren Çalışkan Tüzün